Taner Yelkenci’nin düşünsel macerasına ve kendini
dönüştürme cesaretine şahit olmak, heyecan verici olduğu kadar eğitici bir
deneyim olarak dostlarının yüreklerine, tarihlerine kazındı. Üniversite
yıllarında siyaset biliminden felsefeye kırdığı dümen, uzun yıllar kapalı
kapılar ardında süregiden incelmiş bir hakikat arayışı olarak kendini
göstermişti. Bu döneme şahit olanlar, çevresine mesafeli bir Taner’i
hatırlayacaklardır.
İlk önceleri Frankfurt Okulu’nun eleştirel yapısından
etkilenerek Max Horkheimer ve Herbert
Marcuse’da Akıl-Toplum İlişkisi’ni[1]
sorguladığı bir tez yazdı. Tezinde özellikle özgürlük ve bireysellik arayışları
karşısında toplumsal değişimin yapısal ve geleneksel niteliklerinin nasıl
işlediğini anlamaya çalıştı. Daha sonra yapısalcılık, Neo-Marksizm ve biyopolitika
okumalarının etkisinde kültür, devlet, ideoloji ve iktidar konularına felsefi
bir yakınlık duymaya başladı. Söz konusu bağlam, onu merkezde Spinoza’nın
olduğu, Hegel’le bağları koparılmış bir Marx okumasına ve Althusser’e yöneltti.[2]
Doktora tezini burada inşa etmeye karar verdi. Doktora tezini hazırladığı
süreçte çevresindeki insanlarla entelektüel ve politik anlamda ilişkisinin
arttığı aşikâr. Bu etkileşimin, zorunlu olarak düşüncelerin yeniden
sorgulanmasına neden olduğu söylenebilir. Zira bu dönüşümün etkisini, Teorik Antihümanizm ve İdeoloji[3] başlıklı doktora tezinde görmek mümkün:
Dikkat çekici bir şekilde, tezinde Spinoza’ya çok az göndermede bulunmakta.
Ayrıca tezin “Teorik Hümanizm” başlıklı ilk bölümü detaylı Kant ve Hegel
incelemelerini barındırmakta. Bu, hakkı verilmiş bir eleştirel tavır olarak
görülmelidir.
Doktora tezinin ardından yayınladığı “Louis
Althusser’in Materyalist İdeoloji Teorisi”[4]
başlıklı makalesi, Althusser düşüncesiyle, tabiri caizse, yollarını
ayırdığı metin olarak öne çıkar. Makale Althusser’deki politik özne sorunundan
kaynaklanan teori ve pratik arasındaki uyumsuzluğa dikkat çeker. İşçi hareketi
içinde öne çıkan kalıplaşmış davranışlar, özdeşleşmeler, ritüeller ve taklitlerin
gerçekliğini savunur. Bu dönemin sonraki verimlerinden biri de Siyasete Felsefi Yaklaşımlar (Marx’tan
Bugüne) adlı derleme kitaba “Louis Althusser’in Siyaset Felsefesi”[5]
başlıklı makale ile sunduğu katkıdır.
Daha sonraki çalışmalarına bakıldığında,
ideoloji tartışmasını geride bırakıp doktora döneminde okumalarına başladığı
devlet ve hukuk tartışmalarına odaklandığı görülür. “Liberalizm ve Demokrasi”[6] ve
“Devlet Mantığı”[7]
başlıklı çalışmaları, devlet üzerine Marksist birer inceleme olarak öne çıkar.
Bu çalışmaların temel olarak, V. I. Lenin ve Carl Schmitt’ten
beslendiğini gözden kaçırmamak gerekir. Taner Yelkenci, başta Schmitt ve Hans Kelsen
olmak üzere muhafazakâr, pozitif hukuk teorisyenlerinin anayasa ve iktidar
üzerine yazdıklarının olağanüstü açıklayıcı, hatta yer yer tartışma kaldırmaz
olduğunu düşünmekteydi. Onlara bu gücü verenin pratik ile doğrudan ilişki
içinde olmaları, yani yasa yapıcı olmaları olduğunu sıklıkla dile getirirdi. Ne
var ki, muhafazakâr bir zeminden hareket etmeleri ve geleneksel siyaset
felsefesinin dilinden, yani içeriden, bir eleştiriyi soğurma potansiyellerinin
yüksek olması dolayısıyla, bu düşünürlere çekince ile yaklaşmak gerektiğini de düşünürdü.
Özellikle Marksist düşüncenin son dönemde teorik olarak Schmitt’in çözümlemelerine
çok fazla bel bağlıyor olmasının sorgulanması gerektiğini düşünüyordu. Bu
çekincelerin izleri kampfplatz’ın ilk
sayısında yayımladığımız “Devlet ve Anayasal İktidar”[8]
başlıklı yazıda hissedilir.
Bu tespitler, onu, Lenin, Sovyet Hukukçular ve proletarya
diktatörlüğü üzerine oldukça detaylı incelemelere yöneltti. Başta Paşukanis’in
meta mübadele teorisi olmak üzere dönemin Marksist hukuk tartışmalarının alternatif
bir teorik pozisyonu sağladığını düşünmekteydi. Bunun nedenini, söz konusu
hukukçuların pratik ile doğrudan ilişki içinde olmalarını görmekteydi. Ayrıca
proletarya diktatörlüğü deneyimine benzersiz bir olanak olarak yaklaşıyordu. Marksist Devlet ve Hukuk Teorisi[9] başlıklı derlemesinin temel odaklarının
bu hususlar olduğu aşikâr. Öyle ki, aynı derlemede yayınlanan
“Marksist-Leninist Devlet Teorisi”[10]
başlıklı yazısı proletarya diktatörlüğünün neliği üzerine detaylı bir çalışma
olarak öne çıkar.
Taner Yelkenci’nin son çalışmalarında “tarih, sınıf
mücadelesi ve örgütlülük” ifadeleri adeta tartıştığı tüm kavramları ele geçirip
onları yeniden düzenler. Ömrü vefa etseydi yakın çevresindeki dostlarıyla Marksist Siyaset Teorisi başlıklı bir
derlemeyi seneye tamamlayacaktı. Bu derlemeye hazırlık babında genel kamu
hukukçularının metinlerini okumakla meşguldü. Ayrıca okumakta olduğunuz kampfplatz’ın üçüncü sayısının
editörlüğünü Soner Torlak’la birlikte üstlenmişlerdi. Çıkacak sayıya editörlük
faaliyetine ek olarak devlet ve hukuk tartışmalarına ortodoks bir katkı
oluşturmak amacıyla bir çeviri hazırlamıştı.[11]
Taner, kendisini sadece akademiyle sınırlandıran biri
değildi. Akademi dışında sendika ve dernek faaliyetlerine de katıldı. Özellikle
son yıllarda, etkin olarak, üyesi de olduğu Kocaeli Kültür Kolektifi
Derneği’nin çalışmalarına katıldı. Dernek için “Devletin Hukuku” başlıklı bir
atölye açtı. Dernek’in dönemlik panel dizilerinden birkaçında oturum yönetti ve
dernek üyesi olarak elinden geldiğince kamusal faaliyetlerin takipçisi oldu. Bu
yıl için de Çağdaş Hukukçular ile başka bir atölye planlamaktaydı. Aynı
minvalde, kurucu üyelerinden olduğu kampfplatz
dergisinin kuvveden fiile geçmesi, çalışma şevkini bir kat daha artırmış, neler
yapılabileceğine dair heyecanlı bir çalışma içine girmişti. Gereksiz ve
fikirsiz akademik eskizlerden, yazılardan sıdkı sıyrılan herkes gibi, o da çok
sesli, tutkulu ve demokratik işleyişi olan bu dergiyi ve iddialarını benimsedi.
Başından beri yayın kurulu üyeliğini üstlendi. Kampfplatz’ın sadece bir dergi değil, bir kuşağın birlikte iş yapma
mecrası olmasını istiyordu.
Son olarak, yüksek lisans öğrenimi sırasında hocası
olan Uluğ Nutku’ya ve onun çalışmalarına duyduğu şükranlarını sunmak için bir
makale kaleme aldı ve yayımladı.[12]
Kişiler hakkında düşünmek ve yazmak, Taner’in nadir olarak yaptığı bir şeydi,
ama Nutku’nun inceliği için böyle bir girişimi gerçekleştirdiğini ifade
etmişti. Ayrıca “yetmez ama evet”çilerin ve “liberal sol”un teslimiyetçiliğini
ve sinizminin yaygınlaşan etkisine karşı “Demokrasi Metafiziği”[13]
adlı bir yazı yazmıştı. Bu minvaldeki yazılarını sürdürmek niyetindeydi; fakat
demagojiden öteye geçmeyen cevabi yazılar karşısında yazının hükmünün
değersizleştiğine inandı ve onun yerine kitap ile dergilere yöneldi.
Taner, yalnızca bizim dostumuz, yoldaşımız, yayın
kurulu üyemiz değil, aynı zamanda pek çok dostluk biriktirmiş; sükûtunu bir
ders gibi yaşamış; az güldüğünden olsa gerek dünyanın en güzel gülüşlerinden
birini yanından eksik etmemiş; eşi Derya’nın ve çocukları Kaan’ın ile Deniz’in
sevgisini hep yüreğinde taşımıştı.
Önümüzdeki seneler için yalnız veya pek çok kişiyle
birlikte yapmak istediği kimi çalışmaların ayrıntılı bir dökümünü çıkarmıştı
bile. Bilhassa, Türkiye’de felsefe alanındaki devlet ve hukuk tartışmalarına
dair literatür yoksulluğunun kabul edilemez olduğunu düşünmekteydi. Derlediği
kitap, uzun soluklu bu çalışmanın sadece ilk ürünüydü. Ama pek çok başlangıç
gibi, bu da “kel kader”in oyunuyla yarım kaldı. Yarım kalanlardan biri de,
editörlerinden biri olduğu bu sayının kendisi oldu. İyi bir felsefeciyi,
Marksisti, yoldaşımızı ve dostumuzu kaybettik. Toprağı bol olsun.
Hep özlemle ve sevgiyle…
kampfplatz
[1] Taner Yelkenci, Max
Horkheimer ve Herbert Marcuse’da Akıl-Toplum İlişkisi, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2002.
[2] Taner Yelkenci ve Savaş Ergül, felsefelogos’un Spinoza özel sayısına
birlikte editörlük yapmışlardı. Her iki yazar da felsefelogos yayın kurulundan derginin yayın politikasına karşı “disiplinsizlik gösterdikleri” iddiasıyla
uzaklaştırıldılar. Yelkenci sayıya şu telif yazı ile katkı sunmuştu: “Din ve Devlet: Benedictus de Spinoza’nın Politik
Teoloji Eleştirisi”, felsefelogos, sayı:
40, 2011, s. 61-77.
[3] Taner Yelkenci, Teorik
Antihümanizm ve İdeoloji, Kocaeli
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, 2010.
[4] Taner Yelkenci, “Louis Althusser’in Materyalist İdeoloji Teorisi”, Baykuş Felsefe Yazıları, sayı: 7, 2011,
s. 87-110.
[5] Taner Yelkenci, “Louis Althusser’in Siyaset
Felsefesi”, Siyasete Felsefi Yaklaşımlar
(Marx’tan Bugüne) içinde, (ed. Kurtul Gülenç – Ahu Tuncel), Ankara: İmge
Kitabevi, (yayın aşamasında).
[6] Taner Yelkenci, “Liberalizm ve
Demokrasi”, felsefelogos, sayı: 41, 2011, s. 203-207.
[7] Taner Yelkenci, “Devlet Mantığı”,
felsefelogos, sayı: 42, 2011, s. 113-119.
[8] Taner Yelkenci, “Devlet ve Anayasal İktidar”, kampfplatz, cilt: 1, sayı: 1, 2012, s. 29-52.
[9] Taner Yelkenci, Marksist
Devlet ve Hukuk Teorisi, (Editör), Ankara:
NotaBene Yayıncılık, 2013.
[10] Taner Yelkenci, “Marksist-Leninist Devlet Teorisi”, Marksist Devlet ve Hukuk Teorisi içinde,
(Ed.) Taner Yelkenci, Ankara: NotaBene Yayıncılık, 2013, s. 85-113.
[11]Aleksandr Grigoryeviç Gojbarg,“Hukuk Üzerine Bazı Düşünceler”, çev. Taner Yelkenci, kampfplatz, cilt: 1, sayı: 3, 2013.
[12] Taner Yelkenci ve Bora Erdağı, “Uluğ Nutku: Logos’un
Peşinde Sarhoş Gemi”, felsefelogos, sayı:
42, 2011, s. 143-156.
[13] Taner Yelkenci, “Demokrasi Metafiziği”,
Radikal 2, 18.03.2012, http://www.radikal.com.tr/radikal2/demokrasi_metafizigi-1082295.